Ünlü Kürt Opera Sanatçısı Mizgîn Tahir’i Tanıyalım

Ünlü Kürt Opera Sanatçısı Mizgîn Tahir’i Tanıyalım
Yayınlama: 23.01.2023
Düzenleme: 23.01.2023
526
A+
A-

Dünyaca ünlü Kürt Opera Sanatçısı Mizgîn Tahir,Kürt milletinin hafızasında olmayan tanıtılamayan başarılı kişilik..Mizgin Tahir Omerî ,dünya çapında ilk Kürt opera santçısı da diyebiliriz.Mizgin Tahir 1976 Serê Kaniyê doğumludur. Serê Kaniyê Suriye Rojavada bulunan Kürt şehridir.Ceylanpınar ilçesinin karşısında bulunan Serê Kaniyê günümüzde Rojava Kürt Yönetimi denetiminde bulunmaktadır.

Sanatsever bir ailede büyüyen Tahir; 5’i erkek, 5’i kadın olmak üzere 10 kardeşle birlikte büyür. Tahir’in babası Necim de saz ustası olduğu için Tahir, “sazcı Necim’in kızı” olarak isim yapar. Enstrüman çalan baba ve kardeşlerinin yanı sıra etkileyici sese sahip olan annelerinin ninnileriyle büyüyen Tahir, böylelikle hem Kürt öyküleri, tarihi ve kültürü hakkında bilgi sahibi olur hem de kendi deyimiyle “Kürtperver” bir ruh edinir.

Dengbêjliğin tarihini öğrenir

9. sınıfa kadar doğduğu köy olan Dirbesiyê de eğitimini sürdüren Tahir, daha sonra Serê Kaniyê’de ortaokula başlar. Burada da okulunu başarıyla tamamlayan Tahir, Suriye’nin başkenti Şam’da üniversiteye yerleşir. Şam’da Arkeoloji bölümü okuduğu esnada sanata olan tutkusuna engel olamayan Tahir, hocalarının da desteğiyle opera eğitimine başlar. Zaten müzisyen olan ailesinden dengbêjlerin tarihini, şarkıların ve öykülerin Kürt kültüründeki yerini öğrenen Tahir, ses eğitimi alarak da bu tutkusunu bir derece daha ileriye taşır. Arkeoloji okuyan, 2 yıl boyunca da müzikle bağını koparmayan Tahir’i hocaları Prof. Lubana ve Prof. Rusi Gelina keşfeder. Tahir, hocalarının önerisi üzerine konservatuvara hazırlanır. Konservatuvar bölümünde ses hocası olan Prof. Gelina’nın da yardımıyla sınava hazırlanan Tahir, 1999 yılında sınavı kazanarak hayalini kurduğu opera sanatı için ilk adımı atar.

Kürt lirizmini ve teşhis sanatını önemli ölçüde yansıtan ve Mizgîn Tahîr Omerî ile Kuzey Irak Senfoni Orkestrası tarafından yorumlanan şarkı, aynı zamanda Bağdat Radyosu‘nun ilk Kürtçe yayınında yer alan şarkılardan biridir…

Diyarbakır’ın onur konuğu olarak katıldığı İzmir Enternasyonal Fuarı’nda Kürt opera sanatçısı Mizgin Tahir ve Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanı Gülten Kışanak

Bir dönem Reşîd Sofî ile çalışan Mizgin Tahir, Klasik Kürt şarkıları derleyerek opera ve senfonîk düzlemde yeniden yorumladı… Mozart‘ın iki operasını Kürtçe‘ye çevirerek seslendiren Kürt soprano;Avrupa, Diyarbakır ile Süleymaniye‘yi de kapsayan bir dizi konser verdi…

Sanatçılar yetiştirmek istiyor

Kürt destanlarını opera sanatıyla bütünleştirmenin hayalini kuran Tahir, Memê Alan, Xecê û Sîyabend, Kela Dim Dim gibi büyük destanları, opera ile seslendirmenin daha etkili olabileceğini düşünüyor. Operanın Kürt müziğini zenginleştireceği inancı taşıyan Tahir’i Kürtler arasında operaya ciddi bir ilginin olmaması düşündürtüyor. Bu ilgisizliğin konservatuvarla değişebileceği inancına sahip olan Tahir, bu nedenle şimdi Cigerxwîn Akademisi’nde yeni opera sanatçıları yetiştirmenin gayreti içinde. Kürt kültürünün opera ile daha da ileriye taşınabileceğini belirten Tahir, Amed’e geldiği ve büyük bir hayalini gerçekleştireceği için ayrıca mutlu olduğunu belirtiyor. Tahir, şu an için 6 öğrenciye opera dersi veriyor. Tahir en büyük amacının Kürt opera müziğini dünyaya yaymak olduğunu kaydediyor.

Mizgin Tahir Röportajı

Opera ile dengbêjliği ölümsüzleştirmek istiyor
İlk, Kürt opera sanatçısı Mizgîn Tahir, opera sanatıyla dengbêjliği ölümsüzleştirerek, geleceğe taşımak istiyor.

Özel Röportaj
Haci GÜNEŞ

Müzikle tanışmanız ve Kürtçe opera serüveniniz ne zaman, nasıl başladı ?

Çocukluğum Kürt destanları, hikaye ve dengbêjlik kilamları arasında geçti. Annemin ninnileriyle büyüdüm. Babam da Suriye Kürtleri içerisinde bilinen bir sanatçıdır. Yine tüm kardeşlerim de müzikle uğraşıyor. Aslında diyebilirim ki kültür torbamı ilk olarak ailemin birikimiyle doldurdum. Fakat ailem benim müzikle uğraşmamı istemiyordu. Arkeoloji bölümünü okumam için ailem beni Rusya’ya gönderdi, iki sene bu bölümü okudum ama benim eğilimim hep müzikten yanaydı. Bu iki yıl içerisinde de aileme çaktırmadan müzik eğitimiyle ilgili özel ders aldım. Rus Prof. Lubana ve Prof. Gelina’dan konservatuar hazırlık eğitimini aldım. 1999 yılında sınava girdim ve Şam Üniversitesi Konservatuar Fakültesi Opera Bölümü’nü kazandım. Kürt destanlarını ve dengbêjlik kilamlarını opera ile söylemeyi çok istiyordum. Konservatuarda Kürt destanlarından Memê Alan, Siyabend û Xecê ve Kela Dim Dimê üzerine çalışmalar yürüttüm. Kürt kültürü ve tarihinin korunması için dengbêjlik sanatının yaşatılması gerektiğini düşünüyorum.

Etkisinde kaldığınız sanatçı veya sanaçılar var mı varsa kimlerdir?

Tabiki var, olmaz mı? İtalyan opera sanatçısı Giuseppe Verdi, İspanyol opera sanatçısı Manuel Difaya gibi sanatçılardan çok etkileniyorum. Bu iki sanatçının yaptığı müziği, Kürt müziğine benzetiyorum. Sesleri, gırtlak yapıları, Kürtlerinkine çok benziyor. Yine Kürt sanatçılarından Huseyna Farê, Şakiro, Fadilê Ciziri, Karapetê Xaço, Şivan Perwer, Ahmet Kaya, Ezedin Temo, Nizamettin Arıç gibi sanatçıların da, üzerimde etkileri vardır. Fakat; özellikle Kürt kadın sanatçılardan Meryemxan ve Ayşe Şan’ın hayatımdaki yerleri apayrıdır. Bunlar Kürt dengbêjliğinin anneleridir benim için.

Gelinen aşamada Kürt müziğini nasıl buluyorsunuz?

Geneline baktığımızda; Kürt müziğinde bir ilerlemenin olduğunu görebiliyoruz. Kürt kültürü her ne kadar gün yüzüne çıkamadıysa da, Kürtler çok zengin bir kültüre sahiptir. Biraz yeteneği olan birinin, bu kültür üzerinde çok güzel şeyler yapabileceğine inanıyorum. Kürt destanaları, kilamları, hikayeleri, stran ve öyküleri derya denizdir. Ancak Kürt sanatçıları, diğer kültürlerinin etkisinde çok kalmışlar. Kültürlerin, birbirini etkilemesi gayet normaldir ve olması da gerekir. Yalnız bir kültürün orjinallığıyla oynanmamalıdır diye düşünüyorum.

Kürtler
in bulunduğu dört parçaya baktığımızda Suriye’deki Kürtler ile Irak’taki Kürtler, Arap müziğinin etkisi altında kalmışlardır. Fakat Türkiye’ye baktığımızda tersi bir durum söz konusudur. Türk müziğinin Kürt müziği üzerinde fazla bir etkisi yoktur. Ancak Kürt müziğinin Türk müziğini çok etkilediğini görüyoruz.

Hangi enstrümanları çalıyorsunuz?

Piyano, çello, bağlama, erbane, kaman gibi birçok enstrünmanı çalıyorum. Ama benim uzmanlık alanım sestir. İkinci uzmanlık alanım ise piyanodur. Fakat hangi enstrümanı kullanırsam kullanayım Kürt ruhundan asla uzaklaşmıyorum. Bazı sanatçı arkadaşlarımız, batı enstrümanlarnı Kürt müziğinin içine sokmuşlar. Ben başka enstrümanların kullanılmasına karşı değilim ama Kürt ruhunu asla kaybetmemeleri gerekiyor diye düşünüyorum.

Şuan, üzerinde çalıştığınız projeler var mı?

Evet, Zembîlfiroş ve Şamîran adlı, üzerinde çalıştığım iki projem var. Cigerxwin Kültür Merkezi’de 35 öğrenciye ders veriyorum. Bu iki projenin hazırlığı içerisindeyiz. Bunların dışında da Türkiye’de ve Kürtlerin bulunduğu diğer üç parçada da konserler veriyorum.

Dengbejlik kültürü ile operayı buluşturan Mizgin Tahir, müziğe ilgi duyan Kürt gençleriyle birlikte Hasankeyf Orkestrası’nda Kürt müziğine yeni bir soluk kazandırma çabasında.

Mezopotamyaya özgü eski destanları derleyip gün yüzüne çıkaran projelerle yoluna devam eden Tahir, batı müziği olarak bilinen opera ile dengbejlik arasında yakın bir bağ olduğunu söylüyor.

Dengbejliğin opera kadar yaygınlaşmamasında en büyük etkenin “kadınların sesinin kesilmesi” olduğunu söyleyen Tahir, “Kadın olgusu unutulmasa Kürt müziği eminim çok farklı yerlerde olabilirdi. Ağırlığı kadının üretimine vermek lazım” diyor.

Mizgin Tahir ile opera, dengbejlik, Hasankeyf Orkestrası ve Kürt müziği üzerine konuştuk.

Kürtlerin çok da alışık olmadığı bir müzik türüydü opera. İlk tepkiler nasıldı?

Aslında opera doğu müziğine uzak gibi gözüküyor. Tarihsel kökenine baktığımızda eski Yunan’a kadar dayanıyor ve topluluklar halinde yapılıyor, bir nevi oratoryodur herkes bir şahsiyeti temsil ediyor ve aralarında bir atışma söz konusu, bu yönüyle dengbejlikle benzerliğinin olduğunu düşünüyorum. Opera ilk etapta Kürtlere yabancı gibi gelebilir ama o kadar da değil, bence eskiye nazaran şimdi daha fazla yabancılaştı. O dönemler tüm toplulukların destanları müzikle dile getirilirdi. Biz Kürtler de nasıl anlatılar dengbejlerle oluyorsa batıda da opera ile anlatılar müziğe dönüşerek dile getiriliyordu. Ama burada bir fark var; opera sanatı her geçen gün değişiklikler gösterdi çağa ayak uydurdu, bizim ise gelişmememizi belki de yasaklı bir dil olması ve sürekli baskı altında yaşamamıza bağlayabiliriz. Bunun yanında hakim kültürün baskıları sonucu kadının şarkı söylemesi yasaklandı, günah sayıldı, bir nevi kadının sesi kesildi ve dört duvar arasına sıkıştırıldı. Belki de Kürt müziğindeki dengbejlik de tıpkı opera gibi gelişim gösterebilirdi işte tüm bunlar etkendir diye düşünüyorum.

Benzerlikleri neler dengbejlikle?

Bana göre dengbêjlerin nota ve nefesi operaya benzerdir. Aradaki tek fark Kürtçe söylenmesidir. Örneğin Şakiro yüksek tizdir yine aynı şekilde diğer dengbêjler de öyle. Kürtçe dili bir çok müziğe uygundur ve söylenebilir. Elbette özgünlükleri de var. Diğer toplumlar özellikle konumuz itibariyle opera müziği ile ilgilenenler farklı arayışlara girdiler ve çok faklı çalıştılar bunun sonucunda opera yerinde saymadı sürekli değişti ve buna paralel olarak da gelişim de gösterdi. Kürt müziği fakir kaldı. Bunda kadınların önemli etken olduğunu yine vurgulayayım. Müziği sadece erkeğe bağladık. Kim bilir şimdi de bunun acılarını yaşıyoruz. Kadın olgusu unutulmasa Kürt müziği eminim çok farklı yerlerde olabilirdi.

Opera ve dengbejlik kültürünü buluşturdunuz. Bu, Kürt müziğine neler kattı ve tabii ki operaya nasıl bir yorum kazandırdı?

İlk albümümde opera tarzı altı şarkı seslendirdim. Amacım Kürt diliyle her şarkının söylenebileceğini göstermek ve bunun yanında Kürt müziğini dünyaya tanıtmaktı. Çocukluk düşümden bugüne kadar gelen dengbejlerden duyduğum stranları sadece o dili bilen insanların dışında farklı kesimlere de bu güzelim hikâyeleri ulaştırmaktı. Bunu kısmen başardığımı düşünüyorum. Opera batıya ait ve Ortadoğu’da fazla dinlenen bir müzik türü de değil bu yüzden nasıl bir yorum kattığını benim söylemem doğru olmaz; buna müzik eleştirmenleri ve dinleyici karar vermeli. Ama şu var ki bizde müzik eleştirmenlerinin de eksikliği görülüyor. İşte o eksiklik kapatılsa belki bu gün onlar rahatlıkla bu konuda yorum yapabilirler, şunu dile getirebilirim; Suriye’de iken Halep’te İtalyanlarla bir ortak projede beraber söyledik, onlardan çok olumlu eleştiriler aldım.

Peki şimdi Kürt gençlerinin müziğe ve operaya ilgisi nasıl?

Tabii her şey değiştiği gibi müzikte de değişimler oluyor. Özellikle müzikle uğraşan gençlerimiz beni daha iyi anlıyor diyebilirim onlar şunun farkında Mizgin Tahir dengbejliği esas alıyor. Buradan bakmaları bence önemli çünkü sonuç olarak beslendiğimiz kökleri unutmamalıyız. Bir çok kişi sanatçıyı bir kalıba sığdırıyor en basitinden şu algı var Mizgin Tahir ilk Kürt kadın operacısıdır diye, şimdi benim söylediğim sadece opera mı hayır dengbejlik geleneği unutulmamalı. İşte gençler bu konuda oldukça iyi ve geniş düşünebiliyorlar. Eğer gençler bu şekilde devam ederlerse başarılı olurlar. Ayrıca gençlere şunu önerebilirim ses eğitimi aldıklarında ellerinden geldikçe dengbejlik geleneğini unutmasınlar ve o makamla bütünleşerek şarkılarını dile getirmeye çalışsınlar.

Hasankeyf Orkestra çalışmanız ne aşamada şuana dek kaç konser verdiniz?

Kurumlaşmak önemli. Bir orkestraya ihtiyacımız vardı. Bu kararı aldığımızda, opera kuralım dediğimizde, ilk olarak bir destanı hayata geçirmemiz gerekiyordu. Kalıp opera kalıbı, daha doğrusu yakın bir kalıpla bir şeyler yaratmak istedik. Bunun çalışmalarını yürüttük, sonuç olarak Hasankeyf Orkestrasının olumlu bir aşamaya ulaştığını düşünüyorum. Bu orkestrada emeği geçen Batman Belediyesi’ni unutmamak gerekir ve yine NÇM’nin (Mezopotamya Kültür Merkezi) emeklerini de… Orkestranın ağırlığı bizim öğrencilerden oluşuyor Cegerxwîn ve Aram Tîgran Akademisi’nden. İlk konserimizi Dimilki repertuarında Şehid Sakine anısına Alevi semahında gerçekleştirdik ve oldukça büyük ilgi gördü.

Mizgin Tahir’in Çalışmalarından Biri

Hasankeyf Orkestrasının yeni bir müzikal hazırlığı olduğunu biliyoruz. Konusu ne?

Evet yeni bir proje hazırlığımız bulunmakta şimdi Şahmiran’ın hikayesini anlatmayı düşünüyoruz. Kısaca bilgi vermem gerekiyorsa Şahmiran yaşanan bir savaşta kaçırılan ve Urartu’ya getirilen genç bir kadındır. Aslında o savaşın bir tarafı olan kralın kızıdır. Kaçırıldığı topraklara özlem duyduğu için sürekli sıkıntılı bir ruh hali içindedir, babasına haber gönderir. Babası da gerekirse onun için Urartu’yu yıkabileceğini söyler. Şahmiran, tek isteğinin Dicle Nehrine özlemini gidermek olduğunu söyler. Bunun üzerine Urartu’da su kanalları inşa edilir. Şahmiran kanallarının adı da buradan geliyor. Özellikle bu hikâye üzerinde durmamızın sebebiyse kadının barışçıl yönü ve özgürlük üzerindeki etkisinin paralelliğidir. Ayrıca Medya ve Asur iki taraf uzun süren bir savaşa girişiyorlar, iki taraf da bitkin düşüyor ve bu savaşı barışla sonlandırmak için görüşmeye başlıyorlar Asurlular Medya Mirinin kızını istiyorlar. Ama kadın evlenmek istemiyor. Dedesi devreye girip kadını ikna etmeye çalışıyor barış için ve insanların ölmemesi için evlenmelisin diyor. Kadın istememesine rağmen insanların barış içinde yaşamaları için bu teklifi kabul ediyor. Hasankeyf orkestrası olarak bunu operaya uyarlayıp bir destan çıkardık. İşte şimdiki projelerimiz ve çalışmalarımız bunlar. Bir yıldır çalışmalarımız devam etmekte tahmini olarak da Şubat ayında bitirmiş olacağız.

Genel olarak Türkiye’de sanat alanındaki pazar anlayışına karşı Kürt müziğinde kendi kökleriyle buluşma, Kürt klasiklerini yaşatma ve performansı nasıl değerlendiriyorsunuz?

Dengbêjlikten uzaklaşıldığını ve o bağın koptuğunu düşünüyorum. Eski parçaları yeniden seslendirmek, geçmişten almamız olumlu ama alırken o parçanın doğasına zarar vermememiz lazım ve yine o duygudan kopmamalı. Eğer bu dediklerim gerçekleşmezse piyasaya çıktıkça ucuzlar ve anlamını yitirir. Yeniyi yaratmada da sıkıntı var. Bu da eskisi gibi bir ürünü ortaya çıkaramadığımız anlamına geliyor. Mesela Meryemxan’a bakalım her cümlesinde ayrı bir anlam yatıyor. Her cümlesinde ayrı bir duygu ve müziğindeki, şarkının ruhu da öyle. Ama şimdi duygular gitmiş, insan duygusu doğadan kopmuş gibi. Bana öyle geliyor ki şimdi hiç bir kadın Meryemxan gibi söyleyemez, yazamaz. Meryemxan’dan sonra kadın sanki müzikte etkisiz kalmış ve duygularını öldürmüşler gibi. Bir toplumda kadın öldürülmüşse, o toplum da ölmüştür. Kadının rolü sanatta da daha fazla olmalı. Ağırlığı kadının üretimine vermek lazım.

Mizgin Tarih’i Kendi Sesinden Tanıyın

Son olarak yeni bir albüm çalışmanız var mı?

Yeni albümüm toplam 8 ya da 9 şarkıdan oluşacak. Müziklerin hepsi öğrencim olan Mahmut Berasi tarafından yapıldı. Şarkı sözleri ise farklı kişilerin şiirlerinden alındı. Şiirlerin iki tanesi eşime, bir tanesi arkadaşım Şêro’ya bir tanesi de bana ait olmak üzere diğerleri de farklı kişilere aittir. Albümde ayrıca iki tane Dimilki şarkıya yer verdik. Opera bu albümde yer almayacak . Her şey yeni ve yeni çıkarılmış şeyler var. Bu albümdeki en büyük amacım, Mehmede Şêxo ve Tahsîn Taha’nın o müzik bağını taşımak. Albümün aranjesi hazır, umarım beğenilir.


Yararlandığım siteler :
Tigris Haber,Bestanuce,Özgür Gündem

Bir Yorum Yazın

Ziyaretçi Yorumları - 0 Yorum

Henüz yorum yapılmamış.